Konuşurken deyimleri kullanmayı denediniz mi hiç? Sadece “Mutluyum.” demek yerine “Ayaklarım yerden kesildi.” demek, kurduğumuz cümlenin etkisini ikiye katlar. Çocuğunuzun dil becerilerini ve İngilizce konuşurken özgüvenlerini artırmak için onlara deyimleri öğretmek harika bir yöntem olacaktır. Günlük hayatta sıkça kullanılan deyimler çocuklarınızın kitap okurken ve film izlerken aldığı keyfi artıracağı gibi konuşurken kelimelerle oynamayı öğrendiklerinden hayal güçleri ve yaratıcılıkları da büyük ölçüde gelişecektir. Küçük yaşta deyimlerle tanışan çocuklar, İngilizceyi daha doğal ve akıcı bir şekilde konuşmaya bir adım önde başlar. Şimdi gelin, çocuğunuza günlük İngilizce konuşmalarında kullanabileceğiniz bazı eğlenceli deyimleri birlikte keşfedelim!
EnglishCentral Kids ile İngilizce Öğren
EnglishCentral Kids’te sizi neler mi bekliyor? EnglishCentral Kids’te çocuklar için online canlı dersler, çocuk eğitimi konusunda uzmanlaşmış öğretmenler rehberliğinde gerçekleşir. Özel derslerimiz 25 dakikadır. Ayrıca EnglishCentral Kids’de farklı ilgi alanlarına hitap eden binlerce farklı interaktif video mevcut. Çocuğunuzun ilgisini çeken videoların İzle, Öğren, Konuş aşamalarını takip edebilir, kelime çalışmalarını yapabilir ve özel derslerini çocuğunuzun ilgi ve ihtiyaçlarına göre planlayabilirsiniz. Ders raporları sayesinde çocuğunuzun ilerlemesini takip edebilir, geliştirmesi gereken noktaları görebilir ve bu konulara yoğunlaşabilirsiniz. Hemen ücretsiz kaydol, 20 dakikalık deneme dersi kazan!
Günlük Hayatta Kullanılan İngilizce Deyimler
İngilizce deyimler, günlük konuşmalarda sıkça kullanılan, dile canlılık katan ve kültürden kültüre değişen ifadelerdir.Aşağıda günlük hayatta kullanılan bazı İngilizce deyimler ve anlamları listelenmiştir.
Piece of cake
Anlamı: Çok kolay bir şey, çocuk oyuncağı.
Örnek: This homework is a piece of cake. (Bu ödev çocuk oyuncağı.)
Hold your horses
Anlamı: Acele etme, ağır ol.
Örnek: Hold your horses, we’re not leaving yet. (Henüz çıkmıyoruz, acele etme.)
Like two peas in a pod
Anlamı: Birbirine çok benzeyen iki kişi için kullanılır. İkiz gibi.
Örnek: They are like two peas in a pod. (Onlar ikiz gibiler.)
Break a leg
Anlamı: İyi şanslar dilemek için kullanılır. Bol şans!
Örnek: Break a leg in your play tonight! (Bu geceki tiyatro oyununda şeytanın bacağını kır!)
Busy as a bee
Anlamı: Çok meşgul, çalışkan. Arı gibi çalışkan
Örnek: She’s as busy as a bee with her art project. (Sanat projesiyle arı gibi meşgul.)
Bite the bullet
Anlamı: Zor bir duruma cesaretle göğüs germek. Dişini sıkmak, göze almak.
Örnek: I didn’t want to go to the dentist, but I bit the bullet. (Dişçiye gitmek istemedim ama dişimi sıktım.)
Cost an arm and a leg
Anlamı: Çok pahalı olmak. El yakmak, ateş pahası.
Örnek: That toy costs an arm and a leg! (Şu oyuncak ateş pahası!)
Spill the beans
Anlamı: Bir sırrı ifşa etmek. Ağzındaki baklayı çıkartmak.
Örnek: Who spilled the beans about the surprise party? (Kim sürpriz partiyi ağzından kaçırdı?)
Bigger fish to fry
Anlamı:Daha önemli işleri olmak. Derdi başından aşkın olmak.
Örnek:I can’t play now, I have bigger fish to fry. (Şu an oynayamam, daha önemli işlerim var.)
Over the moon
Anlamı: Çok mutlu, heyecanlı. Ayakları yere basmamak.
Örnek:She was over the moon when she got a puppy. (Bir köpek aldığında sevinçten havalara uçtu.)
Cool as a cucumber
Anlamı: Soğukkanlı olmak.
Örnek:Örnek: He stayed cool as a cucumber during the test. (Sınav boyunca soğukkanlılığını korudu.)
Break the ice
Anlamı: Gergin bir ortamda sohbet başlatmak. Buzları eritmek.
Örnek:Telling a joke helped break the ice. (Bir şaka yapmak ortamı yumuşattı.)
Cry over spilled milk
Anlamı: Düzeltilemeyen bir şey için üzülmek. Olmuşla ölmüşe çare yok.
Örnek:Don’t cry over spilled milk—it’s just a broken toy. (Olan oldu, sadece kırık bir oyuncak.)
Once in a blue moon
Anlamı: Çok nadiren gerçekleşen bir şey. Kırk yılda bir.
Örnek:We go to the beach once in a blue moon. (Plaja kırk yılda bir gideriz.)
Barking up the wrong tree
Anlamı: Yanlış kişiyi veya şeyi suçlamak. Yanlış kapıyı çalmak.
Örnek:If you blame her, you’re barking up the wrong tree. (Suçu ona atıyorsan yanlış kapıyı çalıyorsun.)
Catch someone red-handed
Anlamı: Birini suçüstü yakalamak.
Örnek:He was caught red-handed taking the cookies. (Kurabiyeleri alırken suçüstü yakalandı.)
When pigs fly
Anlamı: Asla olmayacak bir şey. Balık kavağa çıkınca.
Örnek:I’ll clean my room when pigs fly! (Odamı balık kavağa çıktığında temizlerim!)
Raining cats and dogs
Anlamı: Çok şiddetli yağmur yağması; bardaktan boşanırcasına yağmak.
Örnek:It’s raining cats and dogs outside! (Dışarıda bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor!)
To teach an old dog new tricks
Anlamı: Yaşlı birine yeni şeyler öğretmek zordur; eski köye yeni adet getiremezsin.
Örnek:My grandpa can not use a smartphone, you can’t teach an old dog new tricks. (Dedem akıllı telefon kullanamıyor, eski köye yeni adet getiremezsin.)
Call it a day
Anlamı: Bir günü veya işi bitirmek, paydos etmek.
Örnek:Let’s call it a day for homework and go play. (Hadi bugün ödeve ara verelim ve oyun oynayalım.)
Better late than never
Anlamı: Bir olayın geç olması hiç olmamasından iyidir. Geç olsun, güç olmasın.
Örnek:A week passed before he apologized, but better late than never. (Bir hafta geçtikten sonra özür diledi ama geç olsun, güç olmasın. )
Let someone off the hook
Anlamı: Birini sorumluluktan kurtarmak; paçayı kurtarmak/sıyırmak.
Örnek:The teacher let him off the hook for forgetting homework. (Ödevini unuttuğu için öğretmen onu bağışladı.)
Pull someone’s leg
Anlamı: Birine şaka yapmak, dalga geçmek; kafa bulmak.
Örnek:Are you pulling my leg or is it true? (Benimle dalga mı geçiyorsun yoksa bu doğru mu?)
Speak of the devil
Anlamı: Hakkında konuştuğun kişinin birden ortaya çıkması. İti an, çomağı hazırla.
Örnek:Speak of the devil—there she is! (İti an çomağı hazırla—işte geldi!)
Don’t count your chickens before they hatch
Anlamı: Bir şey kesinleşene kadar olacağına güvenme. Dereyi görmeden paçaları sıvama.
Örnek:Tim said he would buy a toy for me with the money he might get tomorrow, but I told him: Don’t count your chickens before they hatch. (Tim bana yarın alabileceği parayla oyuncak alacağını söyledi ama ona “Dereyi görmeden paçayı sıvama” dedim.)
Every cloud has a silver lining
Anlamı: Her kötü olayın arkasında iyi bir şey de vardır. Her şerde bir hayır vardır.
Örnek:We couldn’t go to the park because it rained, but we played fun games at home. Every cloud has a silver lining. (Yağmur yağdığı için parka gidemedik ama evde çok eğlenceli oyunlar oynadık. Her işte bir hayır vardır.)
Saving for a rainy day
Anlamı: Zor günler için para biriktirmek. Kara gün için saklamak.
Örnek:I’m saving my allowance for a rainy day. (Harçlığımı kara gün için biriktiriyorum.)
A storm in a teacup
Anlamı: Küçük bir meselenin abartılması. Pireyi deve yapmak.
Örnek:They argued for an hour about who got the bigger cookie. It was just a storm in a teacup. (Kim daha büyük kurabiyeyi aldı diye bir saat tartıştılar. Resmen pireyi deve yaptılar.)
Haste makes waste
Anlamı: Acele etmek hata yaptırır. Acele işe şeytan karışır.
Örnek:Haste makes waste, so take your time on your homework. (Acele işe şeytan karışır, o yüzden ödevinde acele etme.)
Let sleeping dogs lie
Anlamı: Eski sorunları karıştırmamak. Uyuyan yılanı uyandırma.
Örnek:Let sleeping dogs lie—don’t bring it up again. (Uyuyan yılanı uyandırma—bu konuyu tekrar açma.)
On cloud nine
Anlamı: Çok mutlu, sevinçli. Sevinçten dört köşe olmak
Örnek:He was on cloud nine after winning the game. (Oyunu kazanınca sevinçten dört köşe oldu.)
There are clouds on the horizon
Anlamı: Yaklaşan sorunları hissetmek. Kara bulutlar toplanıyor, fırtına yaklaşıyor.
Örnek:If we don’t start cleaning now, there are clouds on the horizon for our playtime later. (Şimdi temizliğe başlamazsak, sonrasında oyun saatimiz tehlikeye girecek.)
Hit the nail on the head
Anlamı: Tam isabetle doğru şeyi söylemek/yapmak. Taş gibi yerine oturtmak, tam on ikiden vurmak.
Örnek:You really hit the nail on the head with that idea! (Bu fikrinle tam üstüne bastın!)
Let the cat out of the bag
Anlamı: Sırrı açığa çıkarmak. Ağzından kaçırmak.
Örnek:Oops! I let the cat out of the bag. (Eyvah! Sırrı ağzımdan kaçırdım.)
The elephant in the room
Anlamı: Herkesin bildiği ama konuşmadığı büyük sorun. Görmezden gelinen büyük mesele.
Örnek:Nobody talked about the elephant in the room. (Ortadaki büyük sorunu kimse konuşmadı.)
To think outside the box
Anlamı: Yaratıcı, alışılmadık düşünmek. Kalıplar dışında düşünmek.
Örnek:Try to think outside the box. (Alışılmışın dışında düşünmeyi dene.)
Hit the books
Anlamı: Sıkı ders çalışmak. Kitaba gömülmek.
Örnek:It’s time to hit the books before the test. (Sınavdan önce derse asılma zamanı.)
A fishy story
Anlamı: İnanması zor, şüpheli hikâye. Asparagas haber.
Örnek:That sounds like a fishy story. (Bu hikâye kulağa biraz uydurma geliyor.)
To throw the book at someone
Anlamı: Birini ağır şekilde cezalandırmak. Hesabını görmek.
Örnek:The teacher threw the book at him for cheating. (Kopya çektiği için öğretmen ona çok sert davrandı.)
A walk in the park
Anlamı: Çok kolay bir iş.
Örnek:Don’t worry, this test will be a walk in the park. (Merak etme, bu sınav çocuk oyuncağı olacak.)
Why the long face?
Anlamı: Niye üzgün görünüyorsun? Neden suratın asık?
Örnek:You got a good grade on your test—why the long face? (Sınavdan iyi not aldın—neden suratın asık?)
Burn the candles at both ends
Anlamı: Çok çalışarak kendini tüketmek. İki yakasını bir araya getirememek.
Örnek:She’s burning the candle at both ends with all that work. (Tüm bu işlerle kendini çok yoruyor.)
Strike while the iron is hot
Anlamı: Fırsat varken harekete geçmek. Su akarken testiye doldurmalı.
Örnek:The teacher is in a good mood now. If you want to ask for extra points, strike while the iron is hot! (Öğretmen şu anda çok iyi bir modda. Ek not istemek istiyorsan demir tavındayken döv!)
Look before you leap
Anlamı: Bir şey yapmadan önce düşünmek. Bin düşünüp bir adım atmak.
Örnek:Before jumping into the pool, make sure it’s not too deep. Always look before you leap. (Havuza atlamadan önce çok derin olmadığından emin ol. Bir adım atmadan önce bin kere düşün her zaman.)
No sooner said than done
Anlamı: Bir işin söylenir söylenmez yapılması.
Örnek:“Let’s draw a dinosaur,” said Mia—and no sooner said than done, she started drawing right away! (Mia “Haydi bir dinozor çizelim” dedi ve söyler söylemez hemen çizmeye başladı!)
Where do you stand on…?
Anlamı: Bir konu hakkında ne düşünüyorsun?
Örnek:Where do you stand on this game rule? (Bu oyun kuralı hakkında ne düşünüyorsun?)
That is a weight off my mind
Anlamı: Rahat bir nefes almak, endişeden kurtulmak.
Örnek:I thought I lost my lunchbox, but I found it under my desk. That’s a big weight off my mind! (Beslenme çantamı kaybettim sandım ama sıranın altındaymış. Üstümden büyük bir yük kalktı!)
Never again will you catch me
Anlamı: Bir daha asla aynı hatayı yapmam.
Örnek:I slipped in the mud while racing. Never again will you catch me running in the rain! (Yağmurda koşarken çamurda kaydım. Bir daha asla beni yağmurda koşarken göremezsin!)
Don’t judge a book by its cover
Anlamı: Bir şeyi görünüşüne aldanma. Kitabı kapağına göre yargılama
Örnek:That game looked boring, but it was actually really fun. Don’t judge a book by its cover. (O oyun sıkıcı görünüyordu ama aslında çok eğlenceliydi. Kitabı kapağına göre yargılama.)
Take turns
Anlamı: Sırayla yapmak.
Örnek:Let’s take turns on the swing. (Salıncakta sırayla sallanalım.)
Çocuklar için İngilizce – Günlük Hayatta Kullanılan İngilizce Deyimler Hakkında Sıkça Sorulan Sorular
İngilizce deyimler nasıl öğrenilir?
İngilizce deyimleri öğrenmek için düzenli pratik gerekir. İngilizce deyimleri öğrenirken öncelikle “break a leg” veya “piece of cake” gibi yaygın kullanılan deyimleri öğrenin. Her deyimin anlamını, örnek cümlelerle öğrenin ve kendi cümlelerinizi kurmaya çalışın. İngilizce filmler, diziler veya podcast’ler dinleyerek deyimlerin doğal kullanımını gözlemleyin. Günlük hayatta deyimleri kullanmaya çalışmak, öğrenmeyi kalıcı hale getirir.
“Under the weather” ne demek?
Hasta veya keyifsiz hissetmek anlamına gelen “Under the weather”, denizcilikten gelir. Denizcilerin fırtına sırasında yaşadıkları rahatsızlıktan kurtulabilmek için güvertenin altına inmeleri “Under the weather” olarak tanımlanırdı.
Günlük hayatta kullanılan İngilizce deyimler nelerdir?
Günlük hayatta kullanılan İngilizce deyimler, konuşmalarda sıkça karşımıza çıkar ve dili daha akıcı hale getirir. Örneğin, “it’s raining cats and dogs” ve “let the cat out of the bag” gibi deyimler ana dili İngilizce olan insanlar tarafından sıkça kullanılır. Bu deyimleri genellikle resmi olmayan sohbetlerde, filmlerde, dizilerde veya sosyal medyada sıkça duymak mümkündür. Türk öğrenciler için bu deyimleri öğrenmek, kültürel bağlamı anlamayı ve doğal iletişim kurmayı kolaylaştırır. Günlük hayatta sıkça kullanılan İngilizce deyimleri öğrenebilmek için yazımızı okuyabilirsiniz!
“Break a leg” deyimi nereden geliyor?
“Bol şans!” anlamına gelen bu deyim özellikle tiyatro oyunculuğunda bir performans öncesinde birine şans dilemek için kullanılır. Antik Yunan döneminde seyirciler izledikleri tiyatro oyununu sevdiklerini göstermek için alkışlamak yerine ayaklarını yere vururlardı. Tiyatro oyuncularının birinin bacağını kıracak şekilde ayağını yere vurmasını sağlamaları onlar için büyük bir başarı olarak kabul edilirdi.
Çocuğunuzun İngilizce öğrenmesi için ihtiyacınız olan her şeye tek bir platform üzerinden ulaşabilirsiniz! Çocuk eğitimi alanında uzmanlaşmış öğretmenler rehberliğinde 25 dakikalık bire bir canlı dersler, çocuk gelişi için özenle tasarlanmış eğlenceli ve öğretici interaktif videolar, kelime öğrenme araçları, yapay zeka destekli öğretmen MiMi, quizler ve interaktif aktiviteler ile EnglishCentral, çocuğunuzun ihtiyaçlarına yönelik kişiselleştirilmiş ve kaliteli bir eğitim planını uygun fiyatlı olarak sunmaktadır. Hemen EnglishCentral’a kayıt olup İngilizce öğrenmeye başlamaya ne dersiniz?